Bölüm 3
Karanlıkta Aydınlanmanın Peşinde
“Ad domum domini illuminationis, ut cum luce uniamur.”
“Işıkla bütünleşmek için aydınlanmanın efendisinin evine doğru.”
Dar kapıdan girin;
Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı geniş ve yol çok ferahtır, bu kapıdan girmeyi tercih edenler çoktur…
Ama
Başarıya götüren kapı çok dar ve yolda dikenliktir, bu nedenle güçlülerin tercihi.
Antik çağların kıyamet kara büyü kitaplarından seçilmiş bir ismi taşıyan Yalgar’ın ilçe merkezindeki cenazesi, onu seven halk tarafından kaldırılıp asıl cenazenin yapılabilmesi için aileye teslim edilmesinin ardından dağılan eşrafa, bölgenin geleneği olarak kapatılan bir restoranda akşam namazı sonrası yemek ikram edilip dualar okunuyordu.
Yalgar’ın tabutunu teslim alan Nuraz ve asıl davetliler, hazırlanan seremonya alanına ulaşmak üzereydiler.
Karanlığa yaran far ışıklarının ardında ev ve arkasındaki ışıklar görünmeye başlamıştı. Ocak ayı olmasından dolayı her yer karla kaplıydı ve dondurucu bir soğuk vardı.
Araçları kullanan şoförler, motorun donmaması için çalışır durumda bıraktılar araçları. Misafirler, temizlenmiş olan yoldan önce eve girdiler ve devasa sominenin yandığı salona geçtiler.
Kendilerine sıcak içecek ve alkol ikram ediliyordu.
Gruptan ayrılan 23 kişi, mutfak olarak kullanılan kısmın arka tarafındaki kiler bölümüne geçip gözden kayboldular.
Yaklaşık 2 saat sonra duyulan gong sesi ve hemen ardından muhteşem soprano kadının sesiyle insanlar, evin arka bölümünden seremonya alanına, ortasında new ağacı olan 6 metre yüksekliğindeki kaya sütunlarla çevrili mezarlığa yöneldiler.
Sopranonun sesi evin içerisinde yankılanıyordu ve seremonya alanına kadar ulaşıyordu, söylediği çok etkileyici 2000 yıllık bir ilahiydi:
“Panta zonta mian hēmeran gignetai, kai gignetai kai tachy ge ethaptetai.
Hoi paradidomenoi tō kyriō tou phōtos kai tēs epiphaneias, ti pote ginontai ouch idiōtai, oude taphēn apodéchontai,
alla poreuontai pros ton oikon tou kyriou tou phōtos kai en allēlois phōtī suntithemēnoi.”
“Her canlı bir gün olur,
olur hemen gömülür,
aydınlanmanın ve ışığın efendisine teslim olanlar
ne olur
ne gömülür,
aydınlanmanın efendisinin evine gider
ve
ışığıyla bütünleşir.”
İnsanlar temizlenmiş yoldan ağır adımlarla seremonya alanına geçtiler ve hazırlanan lahit odasının kuzey cephesinde yerlerini aldılar.
Kıyafetlerini değiştirip özel seremonya kıyafeti giymiş 23 kişi,
altışarlı gruplar halinde hazırlanan lahit odasının 4 cephesine geçtiler.
5 kişi olan grup batı cephesinde yerini aldı.
Tam karşılarında doğu cephesinde kırmızı kholos kumaşından yapılmış göğüs kısmında altına işlenmiş güneş olan kıyafet giymişlerdi.
Kholos kumaşı antik çağlarda üretilen çok nadir bulunan, oldukça pahalı olan bir kumaştı. Bu yüzden sadece imparatorların ayrıcalığıydı; özellikle kızıl mercandan ve cochineal’den elde edilebilen kırmızı rengi ise imparatorlar için bile bulunması bazen imkansıza yakındı.
Kuzeyde olanlar mavi kholos kumaştan kıyafet giymişlerdi ve göğüslerinde sonsuz döngüyü ve bilgeligi temsilen gümüşten Ouroboros işlenmişti.
Lapis lazuli taşının öğütülmesiyle elde edilen mavi renk ve kholos kumaşı yine çok nadir bulunan bir birleşmeydi.
Güney cephede yeşiller içerisinde kholos kumaşından kıyafetleri ve göğüslerine kaosu sembolize eden yılan işlenmişti.
Kalkopirit ve malakitten elde edilebilen bir renk olan yeşilde çok değer katıyordu bu kumaşa.
5 kişi olan (belliki 6. Üye Yalgar’dı) batı tarafında duran üyeler sımsıyah günümüz tabiriyle vantablack kıyafetleri ve onlardaki korkunç iskelet işleme detaylarıyla ürkütücü duruyorlardı.
Nuraz hemen arkalarında çok üzgün bir şekilde az önce ilahısını bitiren sopranonun söylediği ilahının sözlerini mırıldanıyordu.
İlahının bitiminin hemen ardından kalabalığın arkasında kalan
devasa kaya sütunlarının her birinin önünde ellerinde pan flütleriyle sanki üzerlerine keçi postu giymiş gibi duran ve başlarında boynuzları olan bere benzeri şapkalarıyla 6 kişi belirdi
ve muhteşem bir uyumla flütlerine üflemeye başladılar, büyüleyici bir ezgi çağlar öncesinden günümüze ulaşıyordu.
Cenaze seremonisi muhteşem tiyatral bir hal almaya başlamıştı.
Siyah giyinmiş olan grubun an flütlerinin melodisiyle okumaya başladığı ilahiye
2. dörtlükte kuzey,
3. dörtlükte güney,
4. dörtlükte doğu grubu eşlik etmeye başladı.
5. dörtlük okunmaya başladığında seremonideki herkes eşlik ediyordu.
‘’Sicut mare sine lumine, post noctem,
Arcanum temporis tegitur, silentium tristitiae.
Illae profundae foveae sub caelo obscuro,
Omnibus ad locum veniendum, semper ibi est.
Montes corruunt, valles evanescunt,
Stellae dissipantur, antequam lumen exstinguitur.
Velut respiratio transit, et nulla vox remanens,
In lumine Luciferi, nullum vestigium relinquit.
Fabulis narratum est, heroum certamina,
Sed tandem, Illi valedixerunt.
Ultra caelos, lux atra est,
Ad eam omnes veniunt, nemo effugiet, numquam.
Et illo rubro vespero, cum frigidus ventus sonat,
Corpus sub terra cadit, anima vero libera.
Omnes reges, omnes servi, omnis populus,
Eodem lumine conveniunt, singuli singuli.
O Lucifer! Nomen tuum in omni lingua, omni terra,
Sed cum te pacifice existimus.
Quis scit, forsitan lux quaesita,
In potestate tua tenebrosa somnium sit.’’
‘’ Işıksız bir deniz gibi, gecenin ardında,
Zamanın giziyle örtülü, karanlık bir huzur var.
O kara göğüs altındaki derin kuyular,
Herkesin varacağı yer, her zaman orasıdır.
Dağlar çöker, vadiler kaybolur,
Yıldızlar dağılır, ışık sönmeden önce.
Bir nefes gibi geçer, sonra hiç ses kalmaz,
Lucifer’in ışığında, bir tek iz bırakmaz.
Efsaneler anlattı, kahramanlar dövüşürken,
Ama en nihayetinde, O’na veda etti.
Göklerin ötesinde, kara bir ışık var,
O’na herkes gelir, kimse kaçamaz, hiçbir zaman.
Ve o kırmızı akşamda, rüzgarın soğuk sesiyle,
Toprak altına düşer beden, ruh ise özgür.
Bütün krallar, bütün köleler, bütün halklar,
Sonunda aynı ışıkla buluşur, birer birer.
Ey Lucifer! Senin adın her dilde, her zeminde,
Yine de seninle barış içinde var oluruz.
Ve kim bilir, belki de aradığımız ışık,
Senin karanlık kudretinde kaybolmuş bir hayaldir. ’’
Seremoninin devamında:
Bütün bu seremoniyi dışarıdan izleyen bir sanat tarihçisi olsa herhalde Francisco Goya’nın
‘’ Aquelarre veya El gran cabrón ‘’
yani
‘’ Cadıların Şabatı ‘’
tablosunu görürdü.
İlahının bitimi ile birlikte,
Yew ağacından yapılmış ve üzerine yaratılan ilk canlıdan günümüze,
yaşayan ya da tamamen yok olmuş bütün inançların sembollerinin işlendiği tabut,
ağır ağır lahit odasına indirilmeye başlandı.
Odada başları öne eğilmiş şekilde bekleyen ustaların çırakları ağır adımlarla odanın ortasında;
Akasya ağacından kare şeklinde yapılmış
eni ve boyu 1.5 mt ölçülerinde
4 köşesinde boynuzları olan
tunçla kaplanmış
sarkofaga doğru yaklaştılar.
Ağır ağır inen tabutu köşelerinden tutup,
boynuzların yerleşeceği oyuklara denk gelecek şekilde yerleştirdiler.
Tabuta sırtlarını dönmeden ağır ağır yürüyerek ilk bekledikleri yere doğru geçerken
2 usta ağır adımlarla tabutun ayak ucu ve baş tarafından yaklaşmaya başladılar.
Doğu tarafındaki usta yavaşça tabuta eğilip alnını tabuta değdirip fısıldar gibi:
“Deus vitae Horus, in domo Domini illuminationis convenias, ut misereatur tui, et praemium tuum sit vita aeterna et illuminatio.”
‘’ Hayat veren Tanrı Horus, seni aydınlanmanın efendisinin evinde karşılasın, sana merhamet etsin, ödülün sonsuz hayat ve aydınlanma olsun. ‘’
Derken gözleri yaşlı ve sesi titremekteydi.
Batı tarafındaki usta aynı şekilde:
“Deus iudicans Toth, tibi sit aequitas, ut in domo Domini illuminationis convenias, misereatur tui, et praemium tuum sit vita aeterna et illuminatio.”
‘’ Yargılayan Tanrı Toth sana adil olsun, seni aydınlanmanın efendisinin evinde karşılasın, sana merhamet etsin, ödülün sonsuz hayat ve aydınlanma olsun. ‘’
Der ve iki usta başlarını tabuttan kaldırırlar.
Yavaş adımlarla sırtlarını dönmeden geri çekilirler.
Man öğütülerek pişirilen ekmekler, yew ağacının altında kesilen kuzuların eti ve bıldırcın eti ile birlikte yenmek için mutfak kısmında hazırlanırken
Kesilen kuzuların ve bıldırcınların kanları Fırat ve Dicle nehirlerinden, Ganj Nehri’nden, Nil Nehri’nden, Amazon’dan getirilen sularla, kaya tuzu ve kül eklenerek karıştırılıp bir altın çanakta toplanmıştı.
Ve o çanak,
tamamen gümüş iplerle işlenmiş
beyaz ipekten yapılma, parıltılar saçan,
ön kısmındaki gümüş işçiliği ile,
sol omuzundan sağ etek ucuna inen
pırıltılı bir nehir görüntüsü olan
uzun muhteşem kıyafetler giymiş birer Antik Yunan tanrıçasına benzeyen 2 kadın tarafından tabutun
kuzeyinde mavi kıyafetli olan grubun en yaşlı olanının önüne getirilmişti.
Saygı ile eğilerek önce tabutu,
sonra grubun en yaşlı olan üyesini selamladılar.
Ardından çanağı grubun 2 üyesine teslim edip ağır ağır geri çekildiler.
Bu arada soprano kadın pan flütleri eşliğinde yeni bir ilahiye başlamıştı:
‘’ Ille, prima lucis aurorae, stella in tenebris fulgens,
Noctem scindens, luce renascens,
Umbrae finem, vitam novam invocans,
In lumine eius, animae nostrae purificantur, reviviscunt.
Lucifer, lumen ferens, purgans,
Tenebris bellum gerens, animam reviviscens,
In luce infinita rursus renascimur,
In aeternum, in luce, tecum pervenimus.
In tenebris profundis lux tua oritur,
Omnes animae, amore ad te tendunt,
Corpora mortua vitam iterum capiunt,
In lumine tuo purificatio, transformatio incipit.
Lucifer, lumen ferens, purgans,
Tenebris bellum gerens, animam reviviscens,
In luce infinita rursus renascimur,
In aeternum, in luce, tecum pervenimus.
Oculi nostri aperiuntur, anima nostra purificatur,
Lux deorum, in nobis accenditur,
Non mortui, sed nos renascimur,
In lumine Luciferi purificamur, renovamur.
Lucifer, lumen ferens, purgans,
Tenebris bellum gerens, animam reviviscens,
In luce infinita rursus renascimur,
In aeternum, in luce, tecum pervenimus. ‘’
‘’ O, sabahın ilk ışığı, karanlıkta parlayan yıldız,
Geceyi yırtan, aydınlıkla doğan,
Gölgelere son, yeni bir hayatı çağıran,
Işığında, ruhlarımız arınır, dirilir.
Lucifer, ışık taşıyan, arındıran,
Karanlıkla savaşan, ruhu dirilten,
Sonsuz ışığın içinde yeniden doğarız,
Sonsuzluğa, aydınlığa, seninle varırız.
Zifiri karanlıkta senin ışığın yükselir,
Bütün ruhlar, sevgiyle sana yönelir,
Ölü bedenler yeniden hayat bulur,
Işığında bir arınma, bir dönüşüm başlar.
Lucifer, ışık taşıyan, arındıran,
Karanlıkla savaşan, ruhu dirilten,
Sonsuz ışığın içinde yeniden doğarız,
Sonsuzluğa, aydınlığa, seninle varırız.
Gözlerimiz açılır, ruhumuz saflaşır,
Tanrıların ışığı, içimizde yanar,
Ölüler değil, biz yeniden doğarız,
Lucifer’in ışığında arınır, yenileniriz.
Lucifer, ışık taşıyan, arındıran,
Karanlıkla savaşan, ruhu dirilten,
Sonsuz ışığın içinde yeniden doğarız,
Sonsuzluğa, aydınlığa, seninle varırız. ‘’
Seremoninin devamında:
Çanağı getiren kadınlarla aynı kıyafeti giymiş bir başkası;
Söğüt ağacının ve yew ağacının dallarını,
üzerinde Mithras inancının koruma ve arınma sembollerinin işlendiği 2 altın plaka arasına sıkıştırılıp oluşturulan bir kırbaçı mavi grubun en yaşlı üyesine verdi.
Kırbacı taşıyan yaşlı adam, önde, arkasından çanağı taşıyan üyeleri ile birlikte,
söylenen ilahının ritmine uyarak ağır adımlarla seremoni alanının girişine doğru ilerlemeye başladılar.
Girişte üzerlerinde yatık bir gnais kaya olan kapı şeklindeki sütunların önünde durdular.
Çanağı taşıyan üyeler ve yaşlı adam sağ tarafta, diğer üyeler solda ilahının bitmesini beklemeye başladılar.
İçeride soprano kadın ile birlikte söylenen ilahi bitince,
duyulan gong sesi ile birlikte seremoni alanının girişinde bekleyen mavi kıyafetli grubun sesi duyulmaya başlandı:
“Dominator Luminis, tenebras abige,
Me a umbris circumstantibus libera,
Malum et odium, omnino evanescant,
Virtute luminis, anima mea purificetur.
Deus meus, Rector Caeli et Terrae,
Malum relinque, solum lumen remaneat,
In nomine tuo, ego purificans et mundans ero,
Me a tenebris ad lucem rectam ducas.
Abyssos caelorum, abyssos terrae,
Omne malum, omne tenebrosum vicisse sit,
Illustra viam animae meae, puram et sanctam fac,
Et ego in lumine tuo, a malis purificatus, ambulabo.”
“Işığın Efendisi, Karanlıkları Sav,
Beni kuşatan gölgelerden beni özgür bırak,
Kötülükler ve nefret, yok olsun her birinin izi,
Işığın gücüyle ruhum temizlensin.
O Tanrım, Göklerin ve Yerin Hakimi,
Kötülüğü geride bırak, sadece ışığı bırak,
Senin adınla, ben arınıp saf olurum,
Beni karanlık yollardan, aydınlık yollara yönlendir.
Göklerin derinliklerinden, yerin derinliklerine kadar,
Her kötülük, her karanlık güç yok olsun,
Ruhumun yolunu aydınlat, saf ve temiz kıl,
Ve ben senin ışığında, kötülükten arınmış olarak yürüyeceğim.”
Okunan ilahiyi duyanlar ağır ağır girişe doğru yönelmeye başladılar.
Grubun okuduğu arınma ve temizlenme duası ile birlikte, yaşlı üye elinde tuttuğu söğüt ve yew ağacı dallarından yapılma kırbacı altın çanataka karışımı batırıp çıkanların üzerine serpmeye başladı.
Herkes çıktıktan sonra çanakta kalan son karışım ile bütün seremoninin alanı ve lahit odası kutsandı.
Ustaların ve çıraklarının lahit odasını kapatıp kilitlemesinin ardından onlar da arındırılıp eve geri dönüldü.
Evdekî herkes, seremonî için hazırlanan ekmekleri ve eti yerken biraz evvel ilahîleri söyleyen soprano kadın arp çalmaya başlamıştı somînenin yanında.
Kimse farketmemişti ama somîne ve arp çalan kadın mizanı hemen somînenin üstündeki kübizm akımının önde gelen isimlerinden Jean Metzinger’e ait “Arp Çalan Kadın” isimli tablo ile çok uyumlu olmuştu…
Saat gece yarısını çoktan geçmiştî, duyulan gong sesi ile birlikte saatler evvel mezar alanında Pan flütlerini çalan müzisyenler şimdi salonda çıkmıştın bir melodiyi üflmeye başlamışlardı.
Kalabalık grup salonun tablolarla süslenmiş duvar tarafına geçmeye başladı.
Genç adam somînenin ön kısmında mezarın 4 cephesinde duran gruların liderleri olan insanların arasında tam ortada duruyordu.
Korkutucu siyah kıyafetler giymiş olanların lideri tok sesi ile yeni liderlerine ölüme liderlik edecek olan yeni üyeye biat etmeleri için yemin metnini okumaya başladı:
“Votum Lucis
O lux viae,
oculi mei in tenebris experrecti sunt,
sed ego,
nec tenebris nec servituti subicor.
Sua voluntate decerno,
suum iter seligo.
Pugnam cum tenebris,
coniungi cum luce esse volo.
Libertas mea, virtus animae meae est.
Aequitatis pondus extollo,
quia sola aequitas,
animam humanam liberat.
Fides mea,
semper bonum quaerens corde meo,
tam naturae quam humanitati debetur.
Nulla vincula, veritatem sequeri a me deterreret.
Beneficentiam meam,
omnia supra pretio habeo;
quodlibet passum,
quodlibet cogitationem,
quodlibet actum in reverentia existo.
Quoniam reverentia,
et nobis et universum omnium creaturis,
maxima nexus est.
Sui iudicii libertas,
donum sacrum animae meae est.
Altas cogitationes meae,
quaque luce diei renovantur et omni momento,
me in altiora intelligentiae loca,
in clariora itinera ducunt.
Progressio, finis conscientiae vitae est.
Ego,
libera voluntate et proprio itinere,
credo tamen omnia in harmonia existere.
Universum,
omnia inter se connectuntur et nos,
hoc harmoniae constituendae onus sustinemus.
Omnis creatura,
omnis entitas, locum in universo tenet.
Naturae Matri potentiam extollo,
eamque omni creatione celebrans,
legibus naturae reverentiam servans,
ad illuminationem procedo.
Omnia esse circulum scio et in hoc circulo, omni passu,
progressus,
doctrina et libertas signum sunt.
In via hac,
in via lucis,
contra tenebras pugnam,
ad illuminationem et libertatem propugnabo,
aequitatem et bonum sequentur,
benignus et reverens homini viventibus existam,
naturam venerando, naturae fidem servabo,
semper liberam cogitationem sequar,
universalis harmoniae membrum ero.
Hoc votum,
ex intimis animae nascitur et numquam relinquitur.”
Işığın Yemini
Ey ışığın yolcusuna,
gözlerim karanlıkta uyanmıştır,
fakat ben,
ne karanlığa ne de esarete boyun eğerim.
Kendi irademle karar verir,
kendi yolumu seçerim.
Karanlıkla savaşmak,
aydınlıkla birleşmek için varım.
Kendi özgürlüğüm, ruhumun kudretidir.
Adaletin terazisini yüceltirim,
çünkü sadece adalet,
insan ruhunu özgür kılar.
Sadakatim,
her zaman iyiliği arayan yüreğime,
hem doğaya hem de insanlığa karşıdır.
Hiçbir bağ, doğru olanın,
hakikatin peşinden gitmekten beni alıkoyamaz.
Yardımseverliğimi,
her şeyin ötesinde değerli kılarım;
her adımda,
her düşüncede,
her hareketimde saygı ile var olurum.
Çünkü saygı,
hem kendimize hem de evrenin tüm varlıklarına karşı duyduğumuz en derin bağdır.
Bağımsız düşünmek,
ruhumun en kutsal armağanıdır.
Yüce düşüncelerim,
her günün ışığıyla taze olur ve her geçen an,
beni daha yüksek bir anlayışa,
daha aydınlık bir yola götürür.
İlerleme, bilinçli bir varoluşun son amacıdır.
Ben,
özgür irademe ve kendi yoluma bağlıyım,
ancak her şeyin uyum içinde var olduğuna inanırım.
Evrendeki her bir şey,
birbirine bağlıdır ve bizler,
bu uyumu sağlamakla yükümlüyüz.
Her canlı,
her varlık, bu evrende bir yer tutar.
Tabiat Ana’nın gücünü yüceltir,
onun her yaratışını kutlarım.
Doğanın yasalarına saygı duyarak,
aydınlanmaya doğru ilerlerim.
Her şeyin bir döngü olduğunu bilirim ve bu döngüde her adımım,
ilerlemenin,
öğrenmenin ve özgürlüğün bir sembolüdür.
Bu yolda,
ışığın yolunda,
karanlığa karşı savaşarak,
aydınlanma ve özgürlük uğruna savaşacağıma,
adaletin ve iyiliğin peşinden gideceğime,
yardımsever ve saygılı bir insan olarak yaşayıp tüm canlılara saygı göstereceğime,
tabiatı kutsayarak doğaya sadık kalacağıma,
her zaman bağımsız düşünerek,
evrensel uyumun bir parçası olacağıma yemin ederim.
Bu yemin,
ruhumun derinliklerinden doğar ve asla terk edilmez.
Sabahın ilk ışıkları ile insanlar evi terk etmeye başlamışlardı…